top of page

ÇOKLU BARO MESELESİ

  • Yazarın fotoğrafı: Lawis Love
    Lawis Love
  • 6 Eyl 2021
  • 6 dakikada okunur

Yazan: Stj. Av. Cihat CEYLAN



Bu yazımızda Türkiye’deki baroların tamamının karşısında yer aldığı, ara sıra hukuk sistemimizin çoğunlukla siyasetin gündemini meşgul eden çoklu baro sistemini ele alacağız. Neden ihtiyaç duyuldu? Avukatlar niçin bu sisteme bu kadar karşı çıktılar? Bu sistem ile elde edilmek istenen fayda nedir ve sakıncaları nelerdir? Baroların bölünmesi yargının bölünmesi neticesini ortaya çıkarır mı? Nihai olarak getirisi götürüsünün önüne geçebilecek mi gibi sorulara cevap vermeye çalışacağız. Kimi zaman siyasete hafif dokundurmalarda bulunacak kimi zaman tenkitimizi dile getireceğiz. Pek tabi zaman zaman da yakın tarihimize medcezirler gerçekleştirip hafızamızı tazelemek durumunda kalacağız.


Kısa bir zaman önce çoklu baro sistemini de içerisinde barındıran Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Bu Kanun ile birlikte 5 binden fazla avukat bulunan illerde asgari 2 bin avukat ile yeni bir baro kurulabilmesi ve avukatın, aynı ilde birden fazla baro bulunması halinde herhangi birine kayıt yaptırabilmesi mümkün hale geldi. Ayrıca her baronun TBB Genel Kurulunda, baro başkanı ile sabit 3 delege ve her 5 bin avukat için ilave 1 delegeyle temsil edilmesi yasal düzenlemenin getirdiği yenilikler arasında yer almaktadır.


Bilindiği üzere ülkemizde avukat sayısı 5 binin üzerinde yer alan güncel üç adet baro mevcuttur. Bu barolar İstanbul, Ankara ve İzmir baroları olup çok yakında Antalya Barosu’nun da bu baroların arasına eklenmesi beklenmektedir. Mevcut avukat sayısı 5 binin üzerinde yer alan barolardan ise günümüz itibariyle sadece İstanbul’da ikinci bir baro kurulabilmiş olup Ankara’da kurulmak istenen ikinci baro için henüz yeterli sayıya ulaşılamamıştır.

Peki çoklu barolara geçiş süreci nasıl oldu? Barolara ilişkin ilk tartışmaların 1996 yıllarında nispi temsiliyet üzerinden başladığı söylenebilir. Çoklu baroya ilişkin yasal düzenleme aslında yakın tarihimizde pek çok kere gündeme gelmiş ancak her defasında gelen tepkiler üzerine proje rafa kaldırılmıştı. Ancak bu kez durum öyle olmadı.

Her şey Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın bir cuma günü verdiği hutbede eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkilere dair kullandığı cümleler ile başladı. Erbaş hutbede, “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lutiliği, eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti? Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir bunun hikmeti” ifadelerini kullanmış, bunun üzerine Ankara Barosu, "Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın insanlığın bir kesimini nefretle aşağılayıp kitlelere hedef gösterdiği konuşmayı şaşkınlıkla ve ibretle izledik. Şaşkınlığımız; sesi çağlar öncesinden gelen bu şahsın, bir devlet kurumunun başında oturup söylemini kutsal sayılan değerler üzerine inşa ederek halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmesindeki kan kokan cüreti sebebiyledir.” ifadeleriyle tepki göstermişti. Ardından, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, Ankara Barosu hakkında Erbaş'ı eleştiren açıklaması nedeniyle, "halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama" iddiasıyla soruşturma başlatmış, bunun üzerine Ankara Barosu bir açıklama daha yaparak, Avukatlık Kanunu gereği baroların insan haklarını koruma görevi ile laik ve sosyal hukuk devletinde yaşamanın gereği olarak açıklama yaptıklarını belirtmişti ve nihayetinde barolar ile “nefret suçu” gerilimi yaşayan hükümet, baroların seçim sistemini değiştirmek için harekete geçti. Hükümetin yasal düzenleme hazırlığına barolar “Fetö projesi” ifadeleriyle tepki gösterdi. Zira bu tartışmalar sürerken bazı siyasiler de çoklu barolarla ilgili ilk projenin 2013 yılında FETÖ tarafından baroları etkisiz kılma amacıyla hazırlandığını belirtiyorlardı.

Tarihler 24 Şubat 2018’i gösterirken Türkiye Barolar Birliği delegeleri, baro başkanları ve avukatlar, birliğin adından “Türkiye” kelimesinin çıkarılması, barolar ve birliğin yapısının değiştirilmesi girişimine karşı İzmir’de bir araya gelmişlerdi. Toplantının ardından TBB Başkanı Metin Feyzioğlu, “Barolar parçalanırsa, küçük küçük barocuklar kurulursa, yargının avukatın mensup olduğu barocuğa göre farklı karar vermeyeceğinin garantisini kim verecek? Biz; siyasi parti, tarikat, cemaat baroları, arkasında karanlık güç odaklarının ve terör örgütlerinin olduğu barocukların kurulmasını istemiyoruz.” açıklamasında bulunmuştu. Bu açıklamadan iki yıl sonra Feyzioğlu bu kez bir televizyon programına çoklu baro yasal düzenlemesine ilişkin yaptığı değerlendirmede; İstanbul, Ankara ve İzmir'in Türkiye Barolar Birliğindeki vesayetine son verildiğini ve bunun da "devrim niteliğinde” olduğunu ifade etmiş ve “51 yılda TBB, Türkiye’deki baroların birliği olmaktan çıkmış ve İstanbul, Ankara, İzmir ve bir iki baronun bir araya gelip dilediğini yaptırma gücüne kavuştuğu, Türkiye’nin büyük çoğunluğunu, Anadolu vilayetlerinin hepsini figüran haline indirgediği bir hale dönüşmüştü. Kanunun devrim niteliğindeki kısmı; Ankara, İstanbul, İzmir’in vesayetine, tahakkümüne son verdiği kısımdır ”ifadelerinde bulunmuştur.

Haziran 2020’de ise “Karşıyım ve yanlış buluyorum çünkü endişeliyim. Çoklu sistem mezhepçi, etnikçi, marjinal baroların türemesine yol açacak bir sistemdir.” şeklinde değerlendirme yapmıştır.

Çoklu baro düzenlemesinin ortaya çıkış sürecinin ardından niçin bu sisteme gereksinim duyuldu kısmına gelecek olursak;

1960 darbesinin ardından İstanbul Barosu Yönetim Kurulu’nun toplanarak Yassıada yargılamalarında Adnan Menderes ve arkadaşlarına avukatlık yapılmamasına dair karar almış olmasının savunma hakkının bizzat baro tarafından kısıtlanması anlamına geldiği iktidar tarafından pek çok kez dile getirilmiştir. Keza 28 Şubat sürecinde okula alınmayan başörtülü öğrenciler için İstanbul Barosu’nun avukat vermediği iddiaları da iktidar tarafından belirli aralıklarla dillendirilmiştir.

AK Parti Grup Başkanvekili Cahit Özkan düzenlemenin temel gerekçesini "Son 20 yılda artan avukat sayısı ve İstanbul, Ankara ve İzmir'de yoğunlaşmış olması rabıtanın kopmuş olmasına neden olmuştur. Artan sayı avukatların baro irtibatlarını koparmıştır." şeklinde açıklamıştır. Dolayısıyla çoklu barolara ilişkin düzenlemenin temel gerekçeleri; temsilde adalet, çoğulcu sistem gereksinimi, Anadolu barolarının TBB’de yeterince temsil edilememesi, avukatların örgütlenme hakkını yeterince kullanamaması, büyük baroların TBB’deki gücü, üyelerin baro başkanlarından siyasi, ideolojik anlamda farklı düşüncelere sahip olmasına rağmen mevcut baro başkanınca temsil ediliyor olması, baro seçimlerinde seçim metodu dolayısıyla hep aynı siyasi görüşe mensup kişilerin başkan olması olarak sıralanabilir.

Peki baroların bilinen bu kadar sorunu mevcut ise niçin barolar, baro başkanları ve binlerce avukat bu sisteme bu kadar karşı çıktılar? İstanbul, Ankara, İzmir ve diğer pek çok şehirde hangi gerekçe ile bu düzenlemeye karşı mitingler, toplantılar düzenlendi? 80 baronun tamamı niçin ortak açıklama yapıp Ankara’ya “Savunma Yürüyüşü” başlattı?


Şöyle ki; bu perspektifin argümanlarının en temelinde yürürlüğe giren yasal düzenlemenin pek çok risk ile problemi de beraberinde getiriyor olması yatmaktadır. Bu yeni düzenlemeye karşı çıkan avukatlar, barolar ve hukukçular düzenleme ile birlikte baroların siyasallaşması, kutuplaşması, itibarsızlaşması ve ayrışması sonucunun ortaya çıkacağına yönelik endişelerinin bulunmasını gerekçe göstermektedir. Hatta ileride yargıda siyasallaşma, kutuplaşma neticesinin ortaya çıkma potansiyelinin bulunduğunu ifade etmektedirler.


Bu düzenleme ile birlikte ileride yargıda 1 nolu baro için ayrı karar 2 nolu baro için ayrı kararın verilmesi olasılığının mevcut olduğunu dile getirmektedirler. Yine aynı şekilde baroların ve avukatların fişlenmesi neticesinin ortaya çıkma ihtimalinin bulunduğu ifade edilmektedir. Zira baroların cemaat barosu, terör iltisaklı baro, etnik kökene dayalı baro olarak adlandırılmaya başlanması; baroların kuruluş ve varoluş amaçlarıyla örtüşmeyecektir. Baroların siyasallaşması meselesinin baroların siyasallaştırılması vasıtasıyla çözülebileceğinin düşünüldüğü sonucu ortaya çıkacaktır.


Bilindiği üzere barolar, genel insan hakları sorunlarının yanı sıra kadın hakları, çocuk hakları ve mülteci hakları gibi baroya bağlı çeşitli komisyonlar ve merkezler kurarak insan hakkı ihlallerini denetlemekte, bu ihlallere ilişkin raporlar düzenlemektedir. Yetkililerce kimi zaman göz ardı edilen -işkence de dahil olmak üzere- insan hakları ihlallerini belgeleme ve raporlama konusunda aktif rol oynamaktadırlar. İktidarın bu yetki ve erkten rahatsız olmasının da bu düzenlemeye gerekçe olduğu kimi hukuk çevrelerince dile getirilmektedir.

Yeni düzenlemenin 17. maddesi “Seçim döneminin bitmesinden önce ayrılan baro başkanının yerine baro yönetim kurulu tarafından, kendi üyeleri arasından, kalan süreyi tamamlamak üzere baro başkanı seçilir.” şeklinde olup önceki düzenlemede yer alan görevi bırakan baro başkanı için genel kurulda yeniden seçim yapılmasına dair uygulamadan vazgeçilmiştir. Dolayısıyla yeni düzenleme ile birlikte mevcut başkanın görevinden ayrılması halinde genel kurul ile seçilmeyen bir kişinin başkan olması riski ortaya çıkmıştır.


Yine bu düzenleme ile her baronun baro başkanı ile sabit 3 delege ve her 5 bin avukat için ilave 1 delegeyle temsil edilmesi mümkün hale gelmiştir. Örneğin 100’den az üyeye sahip Ardahan Barosu 4 delege gönderecek olup gönderilen her bir delege 25 avukatı temsil edecek iken yaklaşık 9500 üyeye sahip İzmir Barosu 5 delege gönderecek ve her delege 1900 avukatı temsil edecektir. Dolayısıyla temsiliyet kavramının içi boşaltılmış hale gelecek, ulaşılmak istendiği ifade edilen demokratik ortamdan uzaklaşılacaktır.


Diğer yandan vatandaşların hak arama hürriyetinin bu düzenleme ile zarar göreceğine dair eleştiriler de mevcuttur. Vatandaşların avukatın bağlı bulunduğu baroya göre tercihte bulunmak durumunda kalacağı ifade edilmektedir. Bu durum da baroların siyasallaşması ve avukatların kutuplaşması neticesine neden olabilecektir. Keza aynı olay özelinde aynı şehrin farklı barolarının karşılıklı açıklamalar ile karşı karşıya gelmesi olasılığı her zaman mevcut olacaktır. Bu durum da avukatlar ve baroların birlik olmak yerine ayrışmasına, birbirlerini ötekileştirmesine neden olabilecektir.


Nihai olarak; yasal düzenleme öncesi mevcut sistemin elbette ki eksiklikleri bulunmaktadır. Yeterli temsilin sağlanamadığına dair eleştiriler hemen hemen her iki görüşün savunucularının da ortak noktasıdır. Avukatların örgütlenme hakkını daha özgürce kullanabilmesi fikrinin elbette ki hukukçular tarafından engellenmek istendiği düşünülemez. Lakin Türkiye’deki binlerce avukatı, hukukçuyu ilgilendiren, baroların bizzat tabi olduğu bir kanunda değişiklik yapma fikrinin bu denli hızlı biçimde kanuna dönüştürülmesi, bir baroya duyulan kızgınlık ve öfke ile toplum menfaatine uygunluğu değerlendirilmeksizin yeni bir yasal düzenleme yoluna başvurulması hukuk devleti ilkesi ile örtüşmemektedir. Kaldı ki 80 baronun tamamını bir araya getiren ve tümünün karşı çıktığı ve bizzat kendilerini ilgilendiren bir yasanın; avukatları, baroları ve hukukçuları yeterince dinlemeksizin, fikirleri göz ardı edilerek, çok kısa bir süre içerisinde çıkarılmaması gerekmektedir.


Dolayısıyla Avukatlık Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun bir yandan bazı yaşanan problemlere çözüm bulabilmeyi hedefliyor olsa da beraberinde de pek çok riski barındırmakta ve mevcut problemleri henüz çözmeden bu problemlere yenilerini ilave etme olasılığını ihtiva etmektedir. Henüz çok yeni olan bu değişikliğin; baroları üreten, çoğulcu, demokratik, temsili yüksek bir yapıya mı dönüştüreceğini yoksa siyasallaşmış, itibarsızlaşmış, ayrışmış ve kutuplaşmış bir yapıya mı dönüştüreceğini hep beraber göreceğiz.


Arzumuz odur ki korkulan ve kaçınılan ihtimaller gerçekleşmesin; avukatlar, barolar ve hukukçular siyasi emellere kurban edilmesin. Böylelikle de Türkiye Barolar Birliği, Avukatlık Kanunu’nun 110. maddesinde de belirtildiği üzere mesleğin gelişmesini sağlamaya; mensuplarının genel menfaatlerini ve meslekin ahlak, düzen ve geleneklerini korumaya; barolar ve mensupları arasındaki meslek bağını kuvvetlendirmeye, barolar da vatandaşların hak arama hürriyetlerini korumada mihenk taşı vazifesini sürdürmeye, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamaya, meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını ve hukukun üstünlüğünü, insan haklarını korumaya ve savunmaya, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla çalışmalarını yürütmeye dair konsantrasyonunu başka mecralarda kaybetme riski ile karşı karşıya kalmasın.

コメント


Bizimle iletişime geçin! :)

Tel: 0212 221 76 77

Darülaceze Cd. No:11 D:8, 34382 Şişli/İstanbul

Mesajınız başarıyla iletilmiştir.

© 2018 by Seetup Media 

bottom of page